Neşet’e de Yer Yok...

 Neşet’e de Yer Yok...


Henüz kış gelmemiş,soğuklar şiddetini  artırmamış olsa da akşamları dağdan köye akan soğuk,havayı insanın etini ısırırcasına sertleştirirdi.Bu sebeple akşama değin kahvehanenin önünde oturanlar akşam ezanıyla birlikte kümeler halinde dağılıp kimi camiye çıkar,kimi evine gider,kimileri de kahvehanenin içine çekilirdi.Akşamın maviden bozma karanlığı soğukla birlikte zirvelerden yamaca akmaya başladıkça yamaçta zikzaklar çizerek yerleştirilmiş evlerde yanmaya başlayan ışıklar bir bir  dışarıya taşar,dağı süsleyen bir gerdanlığa dönüştürürdü.Hemen her gün yaşanan bu görsel şölen köylülerin gözlerinde şavkımadan gün karşı tepeden ışımaya başlar,bu defa kimi tarlaya,kimi ahıra,kimileri de odun toplamak için ormana giderdi.

Böylesi akşamların yaşandığı bir gün daha bitmiş ışıklar yanmıştı.Soğuk iyice kendini hissettirince Kahveci Cemal sobayı yakmış, içeri gelenler bir bir sobanın etrafına dizilmiş ısınmaya çalışıyordu.Cemal dışarıdaki sandalyeleri topladıktan sonra içeriye çay vermiş,sobanın çevresindekiler çaylarını yudumlamaya başlamıştı.Her gün farklı bir gündemle sohbetler uzayıp giderken yarenliğe çay ve sigara da eklenince sohbet boşlukta salınıp konu konu geziniyor,bir nihayet elde edemeden kahvehanenin kapanış saati geliyordu.

Kahveci Cemal o akşam misafirlere dönüp:

-”Ne olacak bu çocukların hali?”diyerek sitemde bulundu.Kahvedekiler bu soruyu duyunca her biri Cemal’e katılırcasına:

-Bu sene de öğretmen gelmezse yandık!...

-Doğru diyon valla…

-Muhtara epeydir söylüyoz;ancak o da pek oralı olmuyo gibi…

-Söylediklerini duymasın,Ali!

Bu uyarının üzerine Ali gözlerini pusup sessizlikle kendine bir çeper ördü.Ali çekincelerinin içine gömülüp sobanın etrafındaki gürültülü sohbetten epeyce uzaklaşıp içinden”Ah be Ali!”diyerek Cemal’le göz göze geldi.Cemal’in gözlerinden kendine doğru gelen “Sen karışma Ali’m!”tembihini alınca yalnızca çayını içip konuşmaları dinledi.

-Yok ya...Muhtar,öğretmen gelsin diye çok uğraşıyor…

-Hadi lan i…!Amcan diye arka çıkma ona…

-Ne dedim ki…Bütün köy perişan olduk.Şehirdeki köhne odalarda geçen seneki gibi rezil olacağız.Biliyorsun geçen sene olanları...

Cemal sözü kendine tasarruf edip:

-Çayları içtikten sonra vakit geç olmadan Salih Amca’yla Şerif Dayı’yı da alıp muhtarın yanına bir varalım,derim.

Kahvedekiler “İyi olur.”deyip hazırlığa giriştiler.


Kahvedekiler yolda Şerif Dayı’yla Salih Emmi’yi  alıp Muhtar Vakıf’ın evine doğru yola çıktılar.Soğuk şiddetini artırmış,elleri bıçak gibi kesiyordu.Yol boyunca “Kahvede söylediklerini muhtarın evinde de söyle e mi?”diyerek Ali’ye takılıyorlardı.Ali Cemal’in tembihini unutup yanındakilere dönerek:

-Bakın,size söylüyom!Kahvede ne dediysem arkasındayım;ancak yaşına hürmeten bir şey demiyom.Üstelik annem tarafından benim büyük dayım olur,biliyonuz...

-S….lan!Korkuyorum demiyor da…

Şerif Dayı söze girerek “Ali’yle uğraşmayı bırakın.”dedi.Şerif Dayı’nın uyarısı işe yaramış muhtarın evine varıncaya kadar kimseden ses çıkmamıştı.Muhtarın evi köyün girişinde sayılırdı.Şehir yolundan gelirken ilk evlerden biriydi.Köyün girişi yokuş olunca meydandan muhtarın evine kadar gelmek Şerif Dayı’yla Salih Emmi’yi bayağı yormuştu.Muhtarın evine vardıklarında Şerif Dayı:

-”Vakıff!Vakıfff!”diye seslendi.

-Kim o?Kimsin…

-Benim Vakıf,Şerif..

-Ne oldu Şerif?

-Çocuklarla seni bir ziyaret edelim,istedik.

-Salih de burada.

-Hele bir aşağıya in de diyeceklerimiz var.

-Tamam,odaya geçin geliyom.

Misafirler odaya doğru giderken muhtarın küçük oğlu onlardan önce vararak elektirikli sobayı yakıp odayı toparladı.Misafirleri ziyaretlerinden dolayı takdir ederek,onları içeriye buyur etti.Odada sürekli hazır olan çaydanlığa suyu koyup çayı hazır etmeye koyuldu.”Babam birazdan gelir.”diyerek ocağa yakın yere oturdu.Çocuk ara ara misafirlere istekleri olup olmadığını soruyor,onlara ikramlıklardan sunuyordu.Bir süre sonra Muhtar geldi.

Üzerinde beyaz gömlek,siyah yelek;altında da siyah  şalvar vardı.Şalvar dahil bütün kıyafetleri cetvel nizamında pürüzsüz duruyordu.Saçları canlı siyah, yer yer pembeleşmiş yüzü,yuvarlak yüzünün ortasından bir kanca misali uzanan burnu ve kalın,siyah kaşlarıyla şahini andırıyordu.Odaya girince misafirler hep birlikte ayağa kalkıp,o yerine geçinceye dek misafirler ayakta bekleşti.

-Hoş geldiniz!

-Hoş bulduk,Vakıf!

-Eee,n’oldu da akşam vakti geldiniz?Hele anlatın bakayım…

-Bu sene öğretmen gelecek mi,Vakıf?Geçen gün şehre inmişsin,ne diyor şehirdekiler?

-Hee,indim.Birkaç yere uğradım.Birkaç kişiden ricacı olmasını istedim.Sağ olsun yardımcı olacaklar.

-Geçen sene de öyle dediydin;ancak gelen olmadı..

-Ne yani Şerif,beni mi suçluyon?

-Yok,Muhtar…

-Diyom ki…

-Ne diyon söyle bakalım…

-Şehre bir heyetle inelim,gerekirse kaymakama çıkalım.

Muhtar Vakıf ilk kez  köylüye karşı tutuktu.Köylülerin,Muhtar karşısında bu denli kararlı oluşu pek görülür bir şey değildi.Muhtar böylesi bir durumda sözünü söyler,yanındakiler de kabul ederdi.Ancak şimdiki durum farklıydı,Muhtar’ın hükmü bitmiş Şerif,Salih ve yanındaki çocukların istikrarı Muhtar’ı ikna  etmişti.Muhtar:

-Bugün cuma,öyleyse hafta sonu hazırlık yapın,pazartesi bizim arabayla şehre inelim.Salih sen de gelecen mi?

-Ben gelmeyeyim,Muhtar.

-Senin yerine yeğenim Kadir gelsin.Ben,Şerif ve Kadir gidelim.Direkt kaymakamlığa gidelim.

Muhtar gideceklerin isimlerini söylerken Ali’nin ismini söylemeyince Ali’yi bir burukluk kapladı;ancak belli etmemeye çalıştı.Bunu fark eden Şerif “Ali de bizimle gelsin.”dedi.Muhtar önce duymazlıktan geldi,sonra:

-Yok yok...

Şerif öğleden sonra yetişiriz,dediyse de Muhtar:

-”Ali’nin işini kim yapacak?”diyerek konuyu uzamadan kapattı.

Ali muhtarın yanında çobanlık ediyordu.Paran yoksa köy yerinde yapılabilecek tek iş çobanlıktı.Ali uzun süredir muhtarın çiftliğinde çobanlık yapıyor,geçimini böyle kazanıyordu.Kahvehanede konuşulan her sözcüğün yolda kül olmaya dahi fırsat olmadan uçup gitmesinin tek sebebinin bu olduğunu herkes kadar Ali de pekala biliyordu.

Çocuk çayları ve ikramlıkları dağıtırken Ali,muhtarın küçük oğluna yardım ediyor,muhtarla göz göze gelmemeye çalışıyordu.Muhtar sözü henüz bitirmemiş,oradakilere şehre nasıl gidileceği ve giderken neler götürüleceği konusunda neler getirmesi gerektiğini taksim etmeye girişmişti..Kimlerin ne getireceğini tek tek söyledikten sonra pazartesi görüşürüz,deyip sözünü bitirdi.Pazartesi sabah namazından sonra yola çıkmak üzere sözleşip evlere dağıldılar.Misafirler çıkarken Muhtar:

-”Ali sen bir dur hele…”diyerek Ali’yi yanına çağırdı.Misafirler yokuştan inmeye başlamış biraz uzaklaşmıştı.

-Ne oldu şimdi de eğitim bakanı mı oldun başıma!Sen ilkin kendi işini hallet gayrısını biz hallederiz,deyip Ali’ye çıkışıp tersledi.Ali tek bir söz etmeden başı önde muhtarı dinledi.

Pazartesi,sabah namazından sonra  Şerif ve Kadir muhtarın evinin önüne geldiler.Ali kapının önündeki ikramları arabaya yüklemeye başladı.Henüz gün ağarmamış,karşıdan Yaban Dağı’nın zirvesinden ışıklar kırık kırık yansımaya başlamıştı.Arabanın camına,doruktan sızıp gelen kırık ışıklarla birlikte Ali’nin cuma akşamından bugüne değin henüz kendine arabada yer bulamamış hüznünün karaltısı yansıyordu.Ali biraz geri gidip kapıya doğru çekilince o yansıma da kaybolup gitti.Kadir arabayı çalıştırıp Şerif’in evine doğru sürdü.Yokuştan inip Şerif’in evindekileri de yükledikten sonra şehre doğru yola çıktılar.Ali,araba köye girip çıkana dek muhtarın evinin önünde onların gidişini bekledi.Kadir evin önünden geçerken korna yaptığında Ali de onlarla gitmiş kadar sevindi.Kadir’in kornasından sonra yüzünde kırık bir tebessümle ahırdaki işinin başına döndü.


Dağın zirvesi sayılabilecek bir noktaya konuşlanmış köyden şehre varmak pek kolay değildi.Köyün patikadan biraz hallice yolu sükut içinde arabaya eşlik ediyordu.Dağdan inişe geçen araba yavaş yavaş yol alıyor,yolda çukurlara düşüş sonrasında çıkan takırtıların haricinde araçta tek bir ses yoktu.Muhtar konuşmadıkça kimse konuşmuyordu.Kadir dikkatle sağlı sollu virajlardan dönerek dağdan iniyor,dikkatini yoldan ayırmıyordu.Muhtar Kadir’e dönüp şehre vardığımızda unutturma bir de veterinere uğrayalım,dedi.Kadir başıyla muhtarı onaylayıp hiçbir şey,demedi.Veterinere uğrayalım dediğinde “Ali de geleydi,daha iyi olmaz mıydı?”demek istedi;ancak sözcükler boğazında takılı kaldı.Muhtar elini uzatıp teybi açtı.Radyoda sabahı uyandırmaya çalışan Akdeniz türküsü çalıyor,henüz uykusu açılmamış yolcular-özellikle de Muhtar-şehre indiğinde kaymakamla neler konuşacağını düşünüyordu.Kadir kendisine sıra gelmeyeceğini bildiğinden konuşma hazırlığı içinde sayılmazdı.Daha çok Ali’yi düşünüyor “Ali olsaydı şehirde birkaç yere uğrar biraz kafa dağıtırdık hatta eski ahbapların yanına uğrayıp biraz neşe bulurduk.”diyerek kendiyle sohbetteydi.Araba yokuş indikçe hızlanıyor,zaman zaman Kadir’i ve yanındakileri heyacanlandırıyordu.Dağın boğazına vardıklarında yolu tamam sayarlardı;ancak boğaza epey vardı.Ne iniş bitiyor ne de viraj bitiyordu.Şehre inip çıkmak köylüleri pek yorar bu sebepten zorunluluk olmadıkça şehre inmeyi tercih etmezlerdi.Nihayet araba boğaza inmiş şehir yoluna girmişti.Bu sırada hava ağarmış,güneş karşıdan görünmeye başlamıştı.Muhtar Şerif’e dönüp:

-Evvela şu tanıdık tüccarların yanına uğrayıp onlardan bir iki kişiyi yanımıza alıp kaymakama öyle çıkalım.Hem vakit erken orada bir şeyler yer içer,ne yapacağımızı da konuşuruz.

-Tamam,Vakıf!

Muhtar zihninde planlamayı yapmıştı.Bir şeyler yapmak için soru sormak adeti olmasa da kaymakama çıkacaklarından orada yaşanacak herhangi bir aksaklıkta yalnız kalmaktan çekindiğinden yanında biri ya da birilerini istiyor bu sebeple yanındakilerden onay alıyordu.Muhtar şehre vardıklarında önce tanıdık bir tüccarın yanına varıp durumu anlattı.Şehrin birçok noktasına hayrı dokunmuş,zaman zaman kaymakamın sofrasında bulunmuş bu tüccar muhtarın iş ortağı sayılırdı.Ahırında yetiştirdiği hayvanları,tarlasından kaldırdığı hububatı ve daha pek çok şeyi bu tüccara satar parasını vadeye bırakıp alacağını misliyle alırdı.Her tüccar gibi bu da diğer tüccarın gelmesini istemediği için türlü bahanelerle onları alıkoyup vakit gelsin birlikte gideriz diyerek muhtarı ve yanındakileri ikna etti.Tüccar var olan itibarınının işi yapabilirse daha da artacağını biliyordu.Muhtar endişeli görünüyordu.Köye öğretmen getirtemezse köylüler tarafından itibarının sarsılacağını biliyordu.


Mesai vakti başlamış,bütün kurumlar açılmıştı.Muhtar,tüccar ve yanındakiler kaymakamlığa varmıştı.Kaymakamlık sekreterine kendilerini tanıttıktan sonra beklemeye başladılar.Muhtar ve yanındakiler beklerken Kadir arabadakileri yüklenip 

elleri dolu şekilde ikramları sekreter masasının yanına koydu.Kadir elindekileri bırakırken arkasından da birer ikişer kişilik heyetlerin  elleri dolu şekilde masanın yanına pekmez,ceviz,bastık… türü yiyecekler koyduğunu gördü.Kadir yerdekileri görünce kendi ikramlarını diğerlerine kıyasla az bulunca muhtara söylemek istemişti.Muhtarın kaymakamın kapısına vardığını görünce vazgeçti.Sekreter önde,muhtar arkasında Şerif ve Kadir en arkada içeriye girdiler.

-Hoş geldiniz!

-Hoş bulduk,efendim!

...

-Buyurun!

-Efendim!Yukarı Ağıl köyünün muhtarı,yanındakiler de ihtiyar heyetinden…

Muhtar söze girerek durumu etraflıca anlatmaya başladı:

-Efendim,birkaç senedir köyümüze öğretmen gelmiyor.Köyde öğretmen olmadığından çocukları şehre yolluyoruz.Malum şehir bize çok uzak,yollar da kış şartlarında izin vermiyor.Hal böyle olunca şehirde çocuklara ev tutuyoruz.Çocuklar başlarında ana yok baba  yok perişan oluyorlar.

-Nasıl ana yok baba yok…

-Efendim!Köyde herkesin hayvanı var,hal böyle olunca çocukların yanına on-on beş güne bir biri gider çocukların yemeklerini yapar,sırtlarını yıkar geri döner.Biz yıllardır...

-Hangi köy demiştin?

-Efendim!Yukarı Ağıl…

-Yukarı Ağıl mı?..Şimdi hatırladım,sizin köyden yaklaşık 1 yıldır  dilekçe gönderiliyordu.Dilekçe,Ali adında birinin imzasıyla geliyordu.Muhtar adın Ali miydi?

-Hayır,efendim.Adım Vakıf!

Muhtar adını söylerken Şerif ve Kadir Ali’nin kim olduğunu bulmuşlar;ancak susmuşlardı.

-Gelen dilekçeleri bakanlığa gönderdik.Bakanlık geçtiğimiz günlerde bize dönüş yaparak bahsi geçen köye bir atama yapılacağını bildirdi.Hatta atamaların listesi de gelmiş olması lazım.

-Efendim,kararnameler geçtiğimiz cuma günü sisteme düştü.Hemen getiriyorum.Buyurun,efendim!

-Evet,işte burada!Yukarı Ağıl İlkokulu,Deniz Aydın...Hadi,hayırlı olsun...

Muhtar ve yanındakiler böylesi bir sürpriz beklemiyordu.Hepsi şaşkın biçimde birbirine bakıyor,kaymakamın söylediği ismi tekrar ediyordu.”Deniz  … öğretmen!”

-Efendim,çok teşekkür ederiz.Peki ne zaman geliyor?

-Bu hafta sonuna doğru gelir,siz okulun hazırlıklarını ve öğretmenin kalacağı yeri hazırlayın,en geç cuma gelir…

Kaymakamdan bu güzel haberi alan muhtar köy,şehir,okul,yol derken pek çok konuyla ilgili kaymakamdan bilgi almaya çalışıyordu.Muhtar,köyle ilgili sorunları konuşmaktan ziyade dilekçeyi yazan Ali’yi düşünüyordu.Kimdi bu Ali?Bir süre sonra içinden “Boşver be,Vakıf!”deyip yaşananları bütünüyle kendi tasarrufuna alıp Şerif’le Kadir’i gözüyle denetime girişti.Şerif ve Kadir,Ali’nin kim olduğunu bilmesine rağmen Muhtar’a hiç mi hiç renk vermiyordu.Muhtar:

-Efendim,biz kalkalım artık.Köylüler bizi bekliyordur,diyerek kaymakamdan müsaade istedi.

-Tamam,muhtar...Müsaade sizindir…

Kaymakamın yanından çıkar çıkmaz muhtar telefonla ihtiyar heyetinden birkaç kişiyi  arayarak müjdeli haberi verdi.Muhtar ihtiyar heyetiyle konuşurken Kadir de Cemal’ı aradığı için hemen hemen köyün tamamı müjdeyi duydu.Köyde haberi duyan herkeste tatlı bir telaş başladı.Öğretmen nereliydi,adı neydi,kadın mı,erkek mi,evli mi,bekar mı,köyde mi kalacak yoksa şehirde mi kalacaktı?Bunun gibi onlarca sorunun cevabını bulmaya çalışmak onlarda müthiş bir heyacan uyandırıyor,köylüler uzun zaman sonra ilk kez okul kapısından içeriye birinin girişine tanık olacaktı.

Muhtar birikmiş işlerini tez elden halledip bir an önce köye dönmenin telaşına düştü.Köye gündüz varmanın hesaplarını yapmaya koyuldu.Kadir’e emir buyurup onu veterinere,eczaneye,pazara daha birçok yere gönderdi.Kadir’i gönderirken sert biçimde ”Sakın ha!...Bir yere takılma,köye erken döneceğiz,işimiz mühim.” diyerek tembihledi.Kadir’in bütün planları suya düşmüştü.Şehirden alınan müjdeli haberin muhtar için bir azamet nişanesi olarak kullanılacağını bildiğinden köye erken dönülmesi gerekiyordu.Kadir eski ahbaplara uğrayıp onlarla hasbihal edip,oradan da ….yanına uğrayıp evi,işi,çocukları unutup kendince sefa sürme niyetindeydi.Şimdi bütün yapacakları,şehre ineceği bir sonraki vakte kalmıştı.Bu duruma bir yandan sinirleniyor bir yandan da seviniyordu.Bir dahaki sefere Ali’yle birlikte gideriz,diyerek muhtarın siparişlerini temin etmeye girişti.

Muhtarla Şerif tüccarın iş yerinde Kadir’i beklemeye koyuldu.Tüccar yaptıklarından memnun şekilde muhtara ve Şerif’e”Köyle ilgili bir ihtiyacınız olursa hiç çekinmeyin.”deyip misafirlerine çay söyledi.Muhtar kendisinin mahareti olmasa da elde edilen muvaffakiyeti sahiplenmiş,tüccarın yazıhanesindeki yaygın deri koltuğa iyice yayılmıştı.O an muhtar kaymakamlıkta yaşananları düşünüp zihninden”Bir dilekçeyle mi,iş halledilirmiş be!Ben o kadar yol geldim,kendimle onca ikram getirdim.Üstelik geçtiğimiz günle birlikte birkaç kez de milli eğitime uğramıştık,tüccarla.Muhakkak ki bunlar sayesinde...Evet,evet olmuştur.”geçirdiği düşüncelerle kendine bir zafer tayin etmişti.Düşündüklerinin pek çoğunun yalan bir etki yarattığının farkındaydı;ancak her daim tetikte bekleyen azametinin “Muhtar olan,benim ben!”fikriyle kendi içinde de zaferini ilan etmişti.Zihninden hızla akıp giden düşünceler vücudunda yalancı zafer çağıltısına  dönüşmüştü.Yaşananların kendi minvalinde cereyean etmesi için bir an önce köye gitmek  istiyordu.Yerinde duramıyor,sürekli saatine bakıyor,Kadir’in bir an önce gelmesini istiyordu.Vakit öğleyi bulmuştu.Kadir gideli bir saatten fazla olmuştu.

Tüccar yalancı bir ısrarla yemeğe davet etmiş,muhtar vakur duruşundan taviz vermeden kararlı biçimde “Gerek yok,Kadir de geldi zaten,biz kalkalım…”diyerek teklifi geri çevirmişti.Şerif,tüccara dönüp:

-Muhtar haklı,işimiz çok...Köyde yapılacak tonca iş bizi bekler...Biz yemeğe kalmayak…

Yemeğe kalmamak muhtara ve fazlasıyla tüccara yaramıştı.Tüccar fazladan ikram edeceği bir lokmayı büyük  kayıp olarak gördüğünden nezaketen de olsa ısrarcı olmamıştı.Ağırlamadığı misafirlerini yolcu etmek onu şen etmiş kendince edindiği kazancın hesabını  yapmaya koyulmuştu.

...

Muhtar gelirken hissettiği kırık güveni bütünüyle geride bırakmış olmanın şehveti ve heyacanıyla bir an önce köye kavuşmak niyetindeydi.Tüccarın yanından ayrıldıktan sonra evdekilere yola çıktığını,büyük bir yemek vererek  köylülere şehirde olanları anlatacağını söylemişti.Vereceği haber büyüktü dolayısıyla kutlaması yapılmalıydı,diye düşünüyordu.Yola çıkar çıkmaz muhtar yapacağı konuşmayı planlıyor,köy halkına vereceği müjdenin kendi planlaması,çalışması ve kudretiyle gerçekleştiğini anlatacaktı.”Yapacağım,dedim yaptım.”demenin azamaetli duruşu ve güvenini sunan bu fırsatı olabildiğince iyi değerlendirmeli,diye düşünüyordu.Kadir,Şerif’e dönüp:

-Emmi,kaymakam bizim köyü biliyormuş.İnan ben bilmez,diye düşünmüştüm.

Şerif bu fikre katıldığını belirtmek için söze girecek oldu ki Muhtar:

-Ne zannettin,Kadir?Bu köyün muhtarı benim,ben!Muhtar Vakıf...Muhtar Vakıf’ın köyünü bilmeyen mi olur?..

Muhtarın gücü artmış,şevki yerine gelmişti.Gelirken tek kelime etmeyen muhtarı yol boyunca susturabilecek kimse yoktu.Kadir biraz sıkılmış,azıcık havası değişsin diye teybe Neşet’in kasedini taktı.Neşet’in “Atı Olan El Atına Biner mi ” şarkısı denk gelince sesi açtı.Böylesi şeylere pek izni olmayan Muhtar hiç ses etmedi,kendinin de keyfi yerindeydi.Yol üzerinde bayiye uğrayalım da bir büyük alalım,dedi.Kadir başıyla onayladı.Teypte Neşet çaldıkça daha bir keyifleniyordu.Şerif de Kadir de sevinçliydi ancak Muhtar’a yetişmek mümkün değildi.Muhtar:

-Gördünüz değil mi?Kaymakam Bey,bizleri görünce pek sevindi.Köyün ismini söyleyince bir an durakladı...O an acaba haber kötü mü,diye düşünürken sekreterden listeyi isteyince” Tamam!”dedim.Sen de hissettin değil mi,Şerif?

-He ya...Muhtar…

-Doğru söylüyon emmi!..

-İnsan bir şeye niyetlendi miydi,o işin hakkına varması pek uzun sürmüyor,Şerif.Köyden yola çıkarken işimizin hakkıyla hayırlı olacağını düşünmüştüm,desem yalan olmaz…

Muhtar yol boyunca hiç susmadı.Köye varıncaya dek işi nasıl hallettiğine dair övünmeler ve kritiklerle Kadir’i,Şerif’i ve Neşet’i bıktırdı.Neşet’in söylediği türküler söze gelip muhtara sus demek istiyor;ancak Neşet’in dahi gücü yetmiyordu.HMD2021




Yorumlar

  1. Güzel bir hikaye, muhtara biraz gıcık olsam da köylü kurnazlığı, küçük burjuva örneği olması bakımından güzel tespit

    YanıtlaSil
  2. Eline düşüncene sağlık güzel olmuş. Insan okurken sıkılmıyor. Geçişler iyi ama kelimeler daha "anlamlı "olmalı.
    Saygılar

    YanıtlaSil
  3. Muhtar gıcık ama yanındakiler daha gıcık Kadir ve Şerif Ali’nin dilekçe yazdığını anlayıp bilmesine rağmen sesleri çıkmadı buda hayatımızda bazı gerçekleri görüp görmeyenler,duyup ses çıkarmayanalar 🤔

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilemedim ki Şimdi...

Panayır