Panayır

Panayır


-Kasabada panayır açılıyormuş,Fikret!Haberin var mı?
-Evet,biliyorum panayır kuruluyor.Geçen gün meydanın orada konuşuyorlardı.Hazırlıklar birkaç güne biter diyorlar.Türlü türlü oyunların,cambazların ve jonglörlerin hünerlerini sergilediği ama daha da önemlisi harikalar geçidi denilen büyüleyici dünyası ve bu dünyanın içinde var olan hayal avcılığıyla insanı  kendisine tutkun eden  bir panayır olduğu söyleniyor.

 -Peki,bu kadar şeyi  nereden biliyorsun?

-Nerden olacak,kasabalıdan duydum.Her yerde panayır  konuşuluyor.Bakkalda,berberde,çarşıda … ve daha birçok yerde.Öyle ki Falcı Zühre dahi panayırdan bahsediyor.Geçen gün terziden dönerken borcumu vermek için yanına uğramıştım,o anlattı.

-Falın da borcu mu olur be Fikret!Alem adamsın!Eee...

-Falcı Zühre panayıra gidip oradakilerle konuşmuş,aynı meslekten sayılırız,demiş.Panayırdakiler de ne tür hazırlıklar yaptıklarıyla birlikte açılışı ne zaman yapacaklarını da söylemiş.

-Ne zamanmış peki?

-Ne,ne zamanmış?

-Açılış diyorum,panayırın açılışı ne zamanmış?

-Falcı Zühre’nin dediğine göre önümüzdeki cumartesi günü olacakmış.

-Öyleyse hafta sonu şenlik var…

...    

     Bir dedikodu olarak başlayıp bütün kasabayı etkisi altına alan panayır artık herkesin kulağında,belleğinde,sözündeydi.Vaatlerin biri bitip biri geliyor hemen her gün yeni bir broşürle panayırın tanıtımı yapılıyordu.Mavi-beyaz şeritli,her bir köşesinde renk renk bayraklar asılı devasa çadır kurulmuştu.Çadırın girişine kemerli bir kapı yapılmış,kapıdaki süslemeler bayramlarda şehir caddelerindeki rengarenk takları kıskandıracak kadar cezbediciydi.Kapı kemerinin üzerine ışıltılı bir tabela yerleştirilerek dış cephedeki süslemeler bitirilmişti.

Dağıtılan broşürlerdeki vaatlere inandırabilmek için reklama ihtiyaç vardı,elbette.Bu sebeple panayırın kemerli kapısında geceli gündüzlü renk renk yanarak gözlerde kısılmaya sebep olan parlak,ışıltılı yazıyla insanlar panayıra çekiliyordu.Panayırın çekim gücünün sınırı yoktu.Işıltısındaki çağrının esaretinden kurtulabilmek için çok uzaklarda olmak gerekiyordu.

 Son bir kaç gündür bütün kasabayı meşgul eden panayır nedeniyle insanlar işlerini hatta eşlerini  dahi öteye itip yalnızca panayırla ilgili bildikleri bilmedikleri,duydukları duymadıkları aslında kendi uydurdukları haberlerle ilgilenir oldular.Pek de garipsemedim bu durumu.O güne değin kasaba ahalisinin aradığı her ne varsa bu panayırla buraya gelmiş de ben uzak kalmışım.Panayırla ilgili öyle şeyler anlatılmaya başlanmıştı ki panayırdan öte bir psikatr kliniği kuruluyor hissine kapılmıştım.Çünkü kasabadaki herkes panayırı bir eğlenti yerinden  ziyade kırık geçmişlerinin yitirilmiş hülyalarına bir deva olacağı yönünde haberler yayıyor.Yaydıkları haberler henüz kendisine ulaşmadan öncekilere bir yenisini daha ekleyerek söylentilerin daha da artmasına sebep oluyorlardı.Söylentiler arttıkça kasaba halkı söylenenlere daha bir inanıyor hatta kendi söyledikleri-uydurdukları-yine kendilerine başkasından aktarılmış bilgi gibi geldiğinde çok şaşırıp “Allah Allah,gerçekten mi?O kadar da değil canım!”diyerek tepki verseler de inanmaktan geri de durmuyorlardı.İnanmak onları rahatlatıyor,inanınca düşünmek zorunda kalmıyorlardı.Düşününce zorlanıyor insan,içinden çıkılmaz dehlizlere girip bunaltılı ruh haliyle ortalıkta dolaşıyor,pek çaresiz ve çekilmez oluyordu.Pek az insan gibi düşünüp kendi içinde kaybolmaktansa inanıp kalabalıklar içinde kaybolmak daha kolay oluyordu.Kasabalı da inanmayı seçmişti.

      Panayırın onları tamamlamasını ümit edip kendilerine iyi gelecek her şeyi panayırda bulacağını düşünüyorlardı.Kendilerini dünyadan uzaklaştıracak her şeyin panayırda olacağı beklentisi somutlaşıp  kendilerince gerçekliğe dönüşmüştü.Edinilen gerçeklik,kalabalık bir inanca evriliyor nihai olarak  taraf olmanın rahatlığını yaşıyorlardı.

      Kimi kaybettiği keserini,kimi çuvalını,kimi yüzüğünü,kimi kesik parmağını,kimi donunu,neyi kaybettiğini bilmeyenler de dahil olmak üzere yitik her ne varsa panayırdaydı.

Bu haberin meftunu olmuş kasabalıya düşen tek sorumluluk mutlu olmaktı.Yarımlar bütüne erişeceği için kasabalı tedarik koşuşturmacası içinde mutlulukta yitip gitmişti.İnsan böyledir kimi zaman kaybettiği herhangi bir şeyi varsa onun bulunmasını,kendi varlığının bütüne ermesi gibi görür.İnsan dünyada yarım bırakılmış bir organizmaydı nihayetinde.Bütün gayesi kendini tamamlamak olan bu organizma  kendisini eşyaya tabii kılıp kendisini  o eşyayla tamamlayacağı aldatmacasına ilk yaratılıştan beri mahkum edilmişti.Mutlu olmanın eksikleri tamamlamak olduğu kanısı insan için her daim rahatlatıcı olmuştu.Kasaba halkı bu aldatmacanın tutsak edici büyüsüne inanmıştı. İnsan böyledir,inanmak ister.Bu yüzden olsa gerek bütün kasabalı panayırın sihirli  rüzgarına kapılmış oradan oraya savruluyordu.
    Yaşlısı genci,kadını erkeği,bekarı evlisi  panayır herkesi öylesine etkiledi ki bütün kasaba bu sihirli etkiye adeta mahkum edilmişti.Bir tek kasabanın belediye başkanı bu olaydan habersizdi.Zahir Bey panayır kurulmadan birkaç gün önce Ankara’dan gelen telgraf üzerine apar topar Ankara’ya gitmişti.Başkanlık seçimleri yaklaştığından seçim çalışmaları için Ankara’da toplantıya çağrılmış,bir hafta olmasına rağmen henüz dönmemişti.Gelen haberlere göre birkaç gün daha gelmeyecekti.Kasabalının her türlü ihtiyacına koşan Zahir Bey bu yokluklar arayışında kasabalıyı yalnız bırakmış,kasabalı da bu durumdan memnun olacak ki bu uzun seyahati pek de umursamamıştı.Panayırın büyüsü arttıkça belediye personeli panayırdan çıkmaz olmuş işler aksamaya başlamıştı.Bunun üzerine başkan yardımcısı Ankara’ya acil kodunda telgraf çekti.


Kızılay/Ankara

10 Mayıs  1987


Zahir Uzakbilir

Kasabada bir panayır kuruldu.Belediye personeli sürekli panayıra gidiyor.İşler yürütülemez durumda.Acilen kasabaya gelmeniz gerekmektedir.

                                                                                                             Cevdet Zorlubayır

                                                                                                             Başkan Yardımcısı


Telgrafı alan Zahir Bey  ne olup bittiğini öğrenmek için  cevap telgrafı çekmek istedi.Ancak arasam daha iyi olacak diyerek belediyeyi aradı.Telefon uzun uzun çalmasına karşın telefonu açan olmayınca telgraftan vazgeçip yola çıkmaya karar verdi.Partidekileri bilgilendirip aceleyle otele döndü.Yolda  Cevdet’in zaruri bir hal olmadıkça kendisine telgraf çekmeyeceğini düşündü,durdu.Telgrafta detaylar yazmıyor,telefona da cevap veren yoktu.

Yol boyunca kasabayı düşündü.Ne olmuştu,nasıl bir panayır ki personeli işinden alıkoymuştu?Belli ki bu ve buna benzer onlarca sorunun cevabı kasabaya varmadan cevaplanmayacaktı.O yüzden fazla telaş etmeden yolun keyfine varıp biraz dinlenmeli diye düşünerek uyumak istedi.Uyku istekten öteye geçemiyor,vücudundan uçup gidiyor yine belleğindeki sarsıntılı titremelere kendini bırakıyor,şanslıysa azıcık da olsa içi geçiyordu.İçinin geçtiği uyuklamalar sonsuz olmasını arzu ediyor;uykusu cıklardan öteye gidemiyor uykucuk olarak olarak kalıyordu.Cam kenarında manzaranın keyfi uykusuz ne kadar çıkarsa o kadar çıkarıp üfleye üfleye saatleri tamamlamaya saatlerin de yolları bitirmesini arzu ediyordu.Cevdet’in telgrafının yarattığı merakla  soruların birinden diğerine otobüsle birlikte yol alıyordu...

...

Zahir Bey henüz dönmemişti.Cevdet tek başına belediye koridorlarında volta atıyor,akşam olunca eve dönüyor;ancak sokaklarda kimseyi göremiyordu.Cevdet’in komşuları da panayırın efsununa tutulmuş,akşam olunca diğerleri gibi onlar da doğruca panayıra gidiyordu.Bütün bunlar olurken kasabalı  hem kaybettiklerini buluyor hem de bulduklarına pek seviniyordu.Panayır kasabalının kayıp eşyalarını buldukça panayır tutkunları gün gün artıyor,çevre köylerden,kasabalardan da panayıra gelenler oluyordu.Kasabalı “YİTİRİLMİŞ ANILAR GEÇİDİ’nde hem kayboluyor hem bulunuyordu.Her kayboluşta bir eşyasını o eşyayla birlikte kaybettiği sandığı unuttuklarını ve unutmaya çalıştıklarını buluyordu.Bulunan buluntulardan sonra kimi seviniyor kimi üzülüyordu.

Gıcık Selim donunu tepedeki ağacın kovuğunda buluyor,seviniyor.Arabacı Hamit lastiğini  dere yatağında buluyor,seviniyor.Karalar Fatma yüzüğünü ...’in  banyosunda buluyor,sıkılıyordu.Ali epeydir aradığı ayakkabısını kahvehanenin odunluğunda buluyor,korkuyordu.Çorap,şalvar,kravat,steteskop,anahtarlık… ve nice farklı eşya bulunmaya devam ediyor ve eşyalar bulundukça panayır kalabalıklaşıyordu.İskambil kağıtları,tombala pulları,donlar,yüzükler,ayakkabılar,çoraplar,ilk geceler,mahkeme tutanakları,ziynetler ve pek çok buluntuyla Cevdet’in tıkanıklığı artıyor,kimseyi panayırdan uzak tutamıyordu.

Cevdet tıkanmış kalmış, kimseye ulaşamıyordu.Bir akşam kasabalıyı  evlerine dönmeye ikna etmek için panayıra gitti.Panayırın görevlileri Cevdet’in insanları evlerine dönmeleri için geldiğini bildikleri halde panayırdan hiç kimse Cevdet’e karışmadı.Bütün görevliler ona yardımcı oldu.Panayırın sahibi Cemile,Cevdet’i görünce sevincini paylaşıp bir sorun olup olmadığını sordu.Cemile Hanım’ın rahat tavrı karşısında sinirlenen Cevdet:

-”Sorun mu,panayır sorunun ta kendisi!Görmüyor musunuz,hiç kimse evine gitmiyor,insanlar akşam olunca doğruca buraya geliyor sabaha değin burada vakit geçiriyor.Evlerine güneşten  sonra gidiyor.Eve dönünce de akşama kadar yatıp akşam tekrar buraya geliyor.Bu sizin için bir sorun değil mi?”dedi.

Cevdet’in bu sitemi üzerine panayırın sahibi Cemile biz insanlara yardım ediyoruz,deyip kahkahalarla oradan ayrıldı.Cevdet insanları ikna etmeye çalıştı;ancak pek bir sonuç edinemeden eve döndü.Birkaç güne bir yaptığı bu girişimlerin hiçbirinde bir kişiyi dahi ikna edemedi.

Yola çıktıktan bir gün sonra kasabaya varan Zahir direkt belediyeye Cevdet’in yanına gitmişti.Cevdet Zahir Bey’i karşısında görünce şaşırmış:

-Sizi bu kadar erken beklemiyordum Zahir Bey!

-Telgrafta acil yazmışsın,yönetimi bilgilendirip aceleyle çıktım.Cevdet,bunları sonra konuşuruz,ne oldu anlat bakalım?Panayır demişsin telgrafta,ne panayırı?Kasabalının panayırdan beri gelmediğini yazmışsın,yukarı çıkarken kimseyle karşılaşmadım,haklıymışsın.

-Evet Zahir Bey belediyede kimse yok şu an hatta kasabada da kimse yok diyebilirim.Herkes panayırda şu an.Herkes işi gücü bırakıp panayıra gidiyor.Panayır bütün işlerin önüne geçti.Günlerdir kimsenin belediyeye uğradığı yok,kimse bağına bahçesine  uğramıyor hatta  evlerine dahi giden yok.İşler iyice aksadı.Geçen gün Tüccar Kerim belediyeye uğradı.Kasabalıdan sipariş ettiği hiçbir ürünün kendisine ulaşmadığını hatta sipariş verdiği çiftçilerin evlerine adamlarını gönderdiğini ve evlerde kimsenin olmadığını söyledi.Böyle devam ederse inanın perişan olacağız,meyveler bahçelerde çürüyüp kalacak.Biliyorsunuz ki belediyemizin siz giderken başladığımız birtakım şantiye işleri vardı,onların hepsi yarım kaldı.Hiçbir işi tamamlayamadık.Çünkü personelin hiçbiri işe gelmiyor.Belediyeye Tüccar Kerim’in dışında işlerinin aksamasından şikayetçi Falcı Zühre,P...Talip,O...Asuman gibi kişiler de geliyor..Onlarla baş edemiyorum.Hemen her gün dilekçe alıyorum.Falcı Zühre artık fal bakamadığından yakınıp belediyeye dilekçe verdi.Talip’le Asuman da Zühre gibi kendi işleriyle ilgili dilekçe yazdı.Dilekçeleri birazdan gösteririm.

Kasabalı gündüz evde yatıp ikindi vaktinden sonra panayıra gidip gece geç saatlere kadar panayırda kalıyor.Çok defa kasabalıyı çağırmak için gittim;ancak ikna etmekte muvaffak olamadım.Geçen gün iş çıkışı yine kasabalıyı çağırmak için gittim.Bu kez içeri girmedim çadırın etrafında dolandım.Panayırdan öyle kahkahalar yükseliyordu ki inanın biraz ürperdim.Beni korkutan kahkahalar değildi tabii.Ürpermeme sebep olan  kahkahaların  ritmik biçimde yükselip alçalmasıydı.

-Tamam Cevdet bu kadarı kafi.Saat 5’e geliyor.Hadi çıkıp şu panayıra bir bakalım.Söylediğin gibiyse gerekirse kapatırız.

-Onu ben de düşündüm beyefendi.

-Ee,niye yapmadın peki?

-Beyefendi,panayırın sahibi Cemile Hanım bütün izinleri gayet nizami çıkarmış.Dolayısıyla bir şey yapamadım.

-Dur bakalım,Cevdet!Bir çaresine bakacağız.Şuradan bir çıkalım halledeceğiz.

Belediyeden ayrılan Zahir’le Cevdet önce Zahir’in evine uğradılar.Cevdet bahçede bekledi.Zahir avludan eve doğru hızlı adımlarla yürüdü.Kapıyı küçük oğlu açtı.Çocuk babasını görünce annesine seslendi.Zahir’i gören kadın pek şaşırmıştı çünkü Zahir’in bu kadar erken gelmesini beklemiyordu.Her ikisi de birbirini çok özlemişti.Zahir hasretle sarılmak istese de panayır olayı zihnini meşgul ettiğinden sarılmaları kısa sürdü.Üstünü değiştirmek için odasına gitti.Bir süre sonra üzerini değiştirmiş,rahatlamış biçimde bahçeye döndü.

-Cevdet ne düşünüyorsun?

-Hiiç,efendim!Öyle işte…

Cevdet’teki sıkılmışlığı gören Zahir”Rahat ol Cevdet!Önce yemeğimizi yiyelim konuşuruz.”dedi.Zahir’in eşi aç mısınız,diye sormadan  hemen bir şeyler hazırlamıştı.Yemekte domatesli pilav,yoğurtlu sarımsaklı semiz otu,soğanı bol salata,ayran ve turşu vardı.İştahla yemeye başladılar.Yemek sırasında Cevdet panayırla ilgili duyumları,görüp edindiği bilgileri Zahir’e anlatıyor,Zahir cümlelerin bazısını anladım dercesine başıyla onaylıyor,bazısına da “Nasıl?”diyerek ayrıntı istediğini belirtir biçimde cevap bekliyordu.Yemekler yendikten sonra Zahir’in eşi çayları da getirmişti.Çaylarını içerken Cevdet telaşlı biçimde saatine bakıyor,gözlerinden bir an önce gidelim diyen heyacanı taşıyor;ama söyleyemiyordu.Bir süre sonra hava karanlığa dönmüş,vakit akşam olmuştu.Zahir “Hadi gidelim!”dedi ve panayıra gitmek için kalktılar.

    Evden panayıra doğru giderken Cevdet panayırla birlikte kasabada değişen her şeyi bir bir anlatıyor,Zahir pek şaşkın Cevdeti dinliyordu.Yürüyüş mesafesindeki yolu kritikler yaparak tamamlayıp saat 9’a doğru panayıra vardılar.Panayırın önüne vardıklarında tabeladaki ışıltılı parlaklığın büyüsü cüretkar ve emin bir tavırla ikisini içeri davet etmişti.Kendileri henüz davetin farkında değillerdi.Panayır gündüz aylaklığını üzerinden atmış her yönüyle rüyaların mavili heyacanını etrafa saçmaya başlamıştı.Kapının ağzında birikmeler vardı,görevliler gelenleri teskin edip talebe göre çadırın farklı bölmelerine yönlendiriyordu.

Zahir’le Cevdet bir an silkinip panayıra geliş amaçlarını hatırlayarak görevlilerden birinin yanına giderek panayırın sahibi Cemile Hanım’ı nasıl bulacaklarını sordu.Görevli onları girişin sağında yönetim birimine yönlendirerek Cemile Hanım sizi bekliyor,dedi.Bunu duyan Zahir şaşırıp Cevdet’e dönerek geleceğimizin haberini mi yolladın,dedi.Cevdet:

-Hayır,efendim!

İkisi de pekala şaşkın biçimde yönetime giriş yaptılar.İçeride panayırın sahibi onları ayakta karşılayıp hoş geldiniz diyerek,biz de sizleri bekliyorduk,dedi.Cevdet’le Zahir içeride şık bir masa ve koltuklar beklerken birkaç tabureden başka bir şey göremeyince daha da şaşırdı.Panayırın sahibi:

-Zahir Bey,sizleri evveldir bekliyoruz.

-Pek anlamadım.

-Biz gittiğimiz her kasabada veya köyde herkesi davet ederiz.Panayırımız misafirlerine müşteri olarak bakmaz,onları konuk sayıp her türlü ihtiyacını karşılamaya dönük bir çabayla onların mutlululuğu için uğraşırız.

-Söyledikleriniz  davet olarak kabul edilebilir;ancak buradaki davranım örüntüsü her kişiyi panayıra tutsak edip onların işine,emeğine hatta ailesine pranga vurmuşa benziyor.Bu durumun farkında mısınız?Kasabanın belediye başkanı olarak bu girift hadiseler yumağına bir son vermek niyetiyle buradayım.Yol boyunca duyduklarım hiç de sizin anlattığınız gibi bir davet değil,bilakis bir esareti işaret ediyor.

-Sayın başkan sizinle aynı görüşte değilim.Ayrıca panayırla ilgili olarak bütün izinlerimiz eksiksiz biçimde nizamidir.Dolayısıyla şu an için panayırı kapatmak gibi bir düşüncemiz yoktur.Ama fikrinizi değiştirebileceğimi düşünerek sizi kısa bir gezintiye çıkarmak istiyorum.Buyurun,lütfen!

Panayırın sahibi Cemile’nin gezinti konusundaki davetkar konuşmaları  Zahir’i ikna etmiş,daveti kabul ederek gezintiye başlamışlardı.Cevdet arkada Zahir önde panayır sahibinin rehberliğinde çadırın bölmeleri geziliyor,her bir bölmede icra edilen şölen ayrıntılarıyla anlatılıp bir sonraki bölmeye geçiliyordu.Sırayla jonglörler,ilüzyonistler,drama sanatçıları ve daha nice oyuncunun bulunduğu bölümler gezildikten sonra meydanda akrobatların gösterileri de ayrıntılarıyla anlatılıyor,şevkle izleniyordu..Bölmelerdeki gösteriler izlenirken saat ilerliyor,vaktin öneminin yitip kaybolduğu bir akış yaşanıyordu.Bölümler geçilirken çadırın sonundaki bölmede bulunan kalabalık Zahir’in dikkatini çekmişti.Zahir,kalabalığın olduğu bölmeyi de görebilir miyim,dedi.Panayırın sahibi:

-Orası henüz açılmadı,saat tam 12’de açılıyor.Biraz beklerseniz,orayı da görebilirsiniz.Ancak oraya yalnız girilir,içeriye bensiz gireceksiniz.

Zahir,bekleriz diyerek saate baktı.Saat 12’ye geliyordu.Saat tam olduğunda Zahir “YİTİRİLMİŞ ANILAR GEÇİDİ”ne giriş yapmıştı.Cevdet,bölmenin önünde Zahir Bey’i beklemeye koyuldu.

...

İçeriye girdiğinde mavi atlas  kumaştan yapılmış,etekliği dökümlü,yakaları boynunu saran elbisenin içinde sırtı dönük bir kadın vardı.Saçları dalgalı bir deniz gibi belinin orta yerine kadar salınarak iniyordu.Saçında inciden üç toka bulunuyor,tokalar dalgaların köpüklenmiş ahengiyle eş olmuş saçlarında birer şiir dizesi gibi duruyordu.Zahir birkaç adım ilerledi.Kadın;sarı yaldız saçları,yuvarlak yüzüyle gökten düşen yağmur damlası duruluğunda bir çocuğu kucağında tutuyordu.Çocuk üzerinde mavili yeşilli desenler olan pamuklu beyaz bir kumaşla sıkıca kundaklanmış,usul usul nefeslenip kıpırdanıyordu.Kadın elbisenin üstündeki düğmeleri çözmüş kucağındaki çocuğu emziriyordu.Kadının bembeyaz teni kumaşın parlaklığını söndürüyordu.Atlas kumaş bu tenin yanında bir paçavradan farksızdı.Kadın huysuzlanan çocuğu teskin edip rahatlatmak için bir ninni söylemeye başladı.Kadın ninniyi söylemeye başlayınca Zahir’in beyninin içinden ateşler yükselmiş,ateş yüzünü kaplayıp onu  tutuklaştırmıştı.İyice halsizliğe yakalanan Zahir ayaklarına güç geçiremez olmuştu.Ninni söylendikçe Zahir daha da ağırlaşıp ötedeki sedire kendini bırakmıştı.Sedir,üzerinde mavi menekşeler olan pamuklu,beyaz kumaşla örtülmüştü.Sedirin sırtlığında bulunan yastıklar da aynı kumaşla kaplanmış,Zahir kumaştaki serinliği hissettikçe vücudundan zihnine doğru yürüyen bir esinti hissetmiş,bu esintiyle zihni durulanmıştı.Belleğinden dışarı sızan anılar zihnindeki bellek sıçrayışlarını harekete geçirmiş,yaşamış olduğu her türlü acı,neşe,hüzün,mutluluk,korku barındıran anılarını bütün detaylarıyla anımsamaya başlamıştı.Belleğindeki bu anımsayış sıçramaları öyle ani olmuştu ki anılarını kronolojik sıraya koyabilecek zamanı bulamamıştı.Anılarını,kendisinde hissettirdiği duyguların özelliğine göre tasnif edip sınıflandırmaya çalıştı;ancak bunda  pek başarılı olmadı.Anıları belleğinden öyle hızlı ve parlak  akıyordu ki her bir detayı olayın yaşandığı andaki kadar net görebiliyordu.Anılar,berrak bir nehirin dibindeki çakıl taşlarına burnunu sürüyen balıklar kadar açıktaydı.Elini atsa çıkarabilecek hissini yaşatan balıklar gibi anılar da kolayda duruyordu.Anılar belleğinin kuytularında sıyrılmış,geçmişe ilişkin tamamlanamamış bütün duygusal yaşanamamışlıklar belleğinde topoğrafik bir haritaya dönüşmüştü.Gözleriyle,elleriyle ve vücudunun bütün uzuvlarıyla birer yaşantıya dönüşmekteydi.Kadının ninnileriyle anı akışı bütünleşmiş yekpare bir ana dönüşmüştü.Ninni kulaklarından zihnine akmaya devam ettikçe annesinin yüzünü bütün hatlarıyla hatırlamaya başlamış,sesini duyup annesiyle yaşadığı  kısacık yılların her bir anını duyumsamaya başlamıştı.Annesinin yüzüne baktıkça geçmişten bugüne değin taşıdığı korkuları belleğinden vücuduna doğru ilerleyip bedenini dolaşıyor sonrasında ayak parmaklarından süzülerek toprağa düşüyordu.Ayaklarından düştüğünü hissettiği her damlayla korkunun kendinden uzaklaştığını hissediyor,belleği durulaşıyor,vücudu zindeleşiyordu.Ninnilerin biri bitip diğeri devam ederken Zahir sedirin üzerinde uzanmaya devam ediyordu.Bir süre sonra belleğindeki anı sıçrayışları artınca vücudu ağırlaşmış ve uykuya dalmıştı.

...

Zahir İçeri gireli 15 dakika oldu,henüz çıkmadı.25 dakika oldu,henüz çıkmadı.1  saat oldu hala çıkmadı.Cevdet meraklanıp içeri girmek istedi;ancak görevliler izin vermedi.Saat 2 olmuştu;ama hala çıkmamıştı.Zahir’in belleğindeki damıtım devam ederken Cevdet dışarıda Zahir’i beklemeye devam ediyordu.

Zahir birkaç saat sonra uyandığında  kendini çok hafiflemiş bulup kendini epey duru hissetti.Mutlu muydu,pek sayılmaz.Üzgün müydü,pek değil.Ancak kendini hissedebiliyordu.Ne eksikti,ne fazla,ne de ham,bütünüyle pişmişti.Bütünüyle kendiydi.Sedirde bir süre öylece oturup,ellerini yanaklarının,saçlarının,gözlerinin,kulaklarının üzerinde gezdirdi.Belleğiyle vücudu bütünleşmiş an’ın içinde yek-i yek olup birbirine kaynamıştı.Bugüne değin hissetiği ikircikli vücut muamması son bulmuştu.Sedirden kalkıp odada dolaşmaya başladı.Odada bir tek kendisi vardı.Odanın her yerine bakarak kendisine ninniler söyleyen kadını arasa da bulamamıştı.Bir süre daha odada arandıktan sonra dışarıya çıktı.Cevdet hala kendisini bekliyordu.Cevdet Zahir’in saat 4’e doğru  yüzünde tebessümle dışarı çıktığını görünce belli belirsiz bir telaşla Zahir’e sarılarak:

-”Başkanım,beni çok korkuttunuz!Saatlerdir sizleri bekliyorum.”dedi.

-Saatlerdir mi,şaka mı yapıyorsun Cevdet?

-Sadece birkaç dakikadır,içerideyim.

-İçeride neler oldu,neden bu kadar geciktiniz?

-İçeride mi?İçeride yalnızca gezindim.İçeride ne olduğunu anlatmak isterdim;ancak gezintim henüz bitmedi.Eve gidip uyumak istiyorum.HMD2021




Yorumlar

  1. Başlangıç metninden sonuna dek merak uyandıran ve sonunu muhteşem bir şekilde baglamanız çok hoşuma gitti elinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Her insan okuduğu eserde bir şey arar ya da aramada da bulur kendinden bir şey veya kendine en yakın şeyi bu öyküdeki benim cümlem ise şu:"Pek çok insan gibi düşünüp kendi içinde kaybolmaktansa inanıp kalabalıklar içinde kaybolmak daha kolay oluyordu." Emeğinize sağlık 👏👏

    YanıtlaSil
  3. Yine düşündürücü yine bizleri bakıp farketmediklerimize götüren muhteşem bir öykü.
    Fark etmek ne kadar kötü!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet’e de Yer Yok...

Bilemedim ki Şimdi...